30.01.2016, 14:21
[a]
Yönetmen: Roland Joffé
Senaryo: Roland Joffé
Ülke: ABD, Arjantin, İspanya
Tür: Biyografi , Dram , Savaş
IMDB Puanı: 5.9
Vizyon Tarihi: 26 Mayıs 2011 (Türkiye)
Dil: İngilizce
Çekim Yeri: Luján, Buenos Aires, Federal District, Argentina
Bütçe: $36,000,000
[hakkinda]Londra’lı gazeteci Robert Torres (Dougray Scott) 1982 yılında İspanya’yı ziyaret ettiğinde Katolik bir grup olan Opus Dei’ye ait bir kitap hakkında araştırma yapmaktadır. Robert araştırmasının bilgilerini aldığı babası Manolo Torres (Wes Bentley) ile konuşurken acılı bir hikayenin kahramanları ile tanışır. Manolo’yu Opus Dei’ye bağlayan kaynak grubun kurucusu Josemaría Escrivá (Charlie Cox)’dır. Hikaye yirminci yüzyılın başlarında iki çocukluk arkadaşı olan Manolo and Josemaría’nın hayatlarının yollarının ayrılması ile başlamıştır. Josemaría’nın sevgi dolu ailesi trajik bir şekilde ölünce kilise tarafından yetiştirilir ve vizyon sahibi genç bir papaz olur. Manolo ise soğuk karakterli zengin bir endüstri devinin oğludur. İspanya’nın iç savaş ile ikiye bölündüğü günlerde Manolo Nasyonalistler ile birlik olur ve Cumhuriyetçilerin içine bir ajan olarak sızar. Ajanlık yaptığı bu iki taraflı hayatında genç ve güzel bir Macar olan İldiko’ya (Olga Kurylenko) duyduğu derin aşk ve kıskançlık herşeyi daha da karmaşık hale getirecektir. İldiko ise cumhuriyetçilerin cesur lideri Oriol (Rodrigo Santoro) ile aşk yaşamaktadır. Bu sırada Madrid’de bir yerlerde genç rahip Josemaria bir grup katolk idealist genci bir araya getirmiştir. Cumhuriyetçi çeteler kiliseleri ateşe verip, sokaklarda rahipleri vurmaktalardı... Zor günlerdi ve yolları kesişecekti.... [/hakkinda]
[yorumlar][/yorumlar]
vatay : İspanya'nın geçirdiği tarihsel karşıtlıkları Opus Dei yan hikayeciği ile anlatmaya çalışmış ama feci afallamış bir film.Oyunculuklar kötü,kurgu zayıf, en önemlisi oldukça fazla senaryo eksikliği var ve bu yüzden bir türlü yönünü bulamamış.
Sadece zaman geçirtti ve vasat bir film olarak çoktan yerini aldı.
Htmakina : Savaş sırasında her iki taraftanda insanların ölebileceği yorumunda bulunan ve örnek olarak << Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın>> deyim
ne rahibin << Ne hayat omlet ne de insanlar yumurtadır.>> cevabı filmin anlamlı yerlerinden bir tanesiydi..
Gerçek olaylardan esinlenerek hazırlanan bu filmi sıkılmadan izledim.. Eğer savaş filmlerinden hoşlanıyorsanız ve bu film misyonerlik kokuyor demiyecekseniz izlemenizi tavsiye ederim..
İyi seyirler..
cevirimvar : İspanya İç Savaşı'nı konu alan filmlerin arasında en kötüsü bu olsa gerek. Kostümcü ve dekorcu hariç film her anlamda çok başarısızdı. Kamera açıları inanılmaz zayıf, senaryo darmadağınık, oyuncular vasattan da vasat, konuyu ele alış biçimi çok taraflı. Yeni çıkan eski zamanı anlatan Türk dizileri gibiydi. Sinema filmi olunca dizi kalitesi başarısız oluyor. Arada fark olmak zorunda. Sonuçta bir haftada çektiğiniz bir şey değil. Makyöz kimse filmin sonunda ihtiyar adamı o kadar kötü maskelemiş ki korku filminden çıkma gibiydi adamcağız. Ayrıca o dönemi Katolik inancını ciddi anlamda savunarak ve konu üzerine ajitasyon yaparak anlatmak da başka bir foul. Buna ilave gördüğüm en kötü aşk hikayesini de içeriyor film. Ruhu olmaktan çok uzak bir film. Bu konuda film izleyecekseniz keyfinizi bozmamanız açısından bu filmden uzak durmanızı tavsiye etmek zorunda kalıyorum. Hemen ekleyeyim film boyunca herkesin ağzında kırık ama sevimsiz bir İngilizce var ki çok rahatsız edici. Onun dışında kutlay tercümesi oldukça başarılı. İzlemek isteyenlere tavsiye olunur.
Gelelim incelemesine...
Bu film yönetmen Roland Joffe'nin son filmiydi. Önümüzdeki dönemde başka bir projesi de yok. Durumu yapımcılar da fark etmiş olsa gerek. Ayrıca yönetmenimizin geçmişine bakarsanız ciddi hıristiyanlık propagandası ve taraflılık göreceksiniz. Bu da çok ciddi bir eksi puan. Başroldeki Charlie Cox'tan hiç rahip olmamış. Üstüne oturmamış rol. Daha çok memur gibi duruyor. Ya da genç bir öğretmen. Bu derece ön planda olduğu yegane filminde bence çok başarısız. Wes Bentley ise herhangi bir figüran kadar oyunculuk çıkarıyor. Direk koysanız bu kadar oynar. İnanılmaz ruhsuz. Ama enteresandır ki son zamanlarda çok da popüler. The Hunger Games'te ön planda sayılırdı. Gerçi film oyunculuk gerektirmiyordu. Meksika yapımı orta seviye romantik bir film olan Hidden Moon'da sahnede olacak ama ben izlemeyeceğim. Ucuz gerilim filmlerinden birisi olan Rites of Passage'ta vardı ve maalesef izlemiştim. Onun için sırada The Time Being, Pioneer ve Final Girl isimlerinde üç adet ucuz gerilim filmi var. Bence hiçbirisi ve ayrıca Wes Bentley de izlemeye değmez. Dougray Scott ise filmde öyle yapmacık ağlıyor ki vallahi havadan sürahiyle birkaç damla su atıyorlar diye düşündüm. Çok yazık. Bu yıl da Last Passenger isminde hiç tutmayan bir aksiyon filmi çekti. Bu isimden de uzak durun derim. Olga Kurylenko nispeten iyiydi. Ama onun da kalitesi ortada. Yine de son dönemde çok popüler bir isim haline geldi. La terre outragée izleme listemde duruyor ve kendisi başrolde. Mutlaka değerlendireceğim. To the Wonder'da listemde. Siz de sinemada The Expatriate'te bu hafta içi izleme şansına sahip olabileceksiniz Ukraynalı güzel oyuncuyu. Hem de başrolde Aaron Eckhart ile beraber. Tom Hanks'li Oblivion'da da başrollerdeydi ama ben bu filmi es geçtim. Görünüş o ki Olga Kurylenko ismini daha uzun süre duyacağız. Ama şahsen kalitesinde şüpheliyim. Golshifteh Farahani ise bir zahmet başka bir iş yapsın. Oyunculukla ilgisi yok. Hiçbir filmdeki oyunculuğunu beğenmediğim gibi bu filmde de beğenmedim. Yine de ben seviyorum diyenler onu Just Like a Woman'da, Sabır Taşı'nda ve bir filmde daha izleyebilirler. Yanısıra müzikler felaket kötüydü.
Kısacası kesinlikle izlemeye değmez diyorum. Saygılarımla...
Fragman
[hide]
[upto4]http://film.filmindiriyoruz.biz/?ID=1994[/upto4]
[fichi4]http://link.filmindiriyoruz.biz/url.aspx?ID=2427[/fichi4]
[/hide]
[hizliyazi][/hizliyazi]
[hakkinda]Londra’lı gazeteci Robert Torres (Dougray Scott) 1982 yılında İspanya’yı ziyaret ettiğinde Katolik bir grup olan Opus Dei’ye ait bir kitap hakkında araştırma yapmaktadır. Robert araştırmasının bilgilerini aldığı babası Manolo Torres (Wes Bentley) ile konuşurken acılı bir hikayenin kahramanları ile tanışır. Manolo’yu Opus Dei’ye bağlayan kaynak grubun kurucusu Josemaría Escrivá (Charlie Cox)’dır. Hikaye yirminci yüzyılın başlarında iki çocukluk arkadaşı olan Manolo and Josemaría’nın hayatlarının yollarının ayrılması ile başlamıştır. Josemaría’nın sevgi dolu ailesi trajik bir şekilde ölünce kilise tarafından yetiştirilir ve vizyon sahibi genç bir papaz olur. Manolo ise soğuk karakterli zengin bir endüstri devinin oğludur. İspanya’nın iç savaş ile ikiye bölündüğü günlerde Manolo Nasyonalistler ile birlik olur ve Cumhuriyetçilerin içine bir ajan olarak sızar. Ajanlık yaptığı bu iki taraflı hayatında genç ve güzel bir Macar olan İldiko’ya (Olga Kurylenko) duyduğu derin aşk ve kıskançlık herşeyi daha da karmaşık hale getirecektir. İldiko ise cumhuriyetçilerin cesur lideri Oriol (Rodrigo Santoro) ile aşk yaşamaktadır. Bu sırada Madrid’de bir yerlerde genç rahip Josemaria bir grup katolk idealist genci bir araya getirmiştir. Cumhuriyetçi çeteler kiliseleri ateşe verip, sokaklarda rahipleri vurmaktalardı... Zor günlerdi ve yolları kesişecekti.... [/hakkinda]
[yorumlar][/yorumlar]
Sadece zaman geçirtti ve vasat bir film olarak çoktan yerini aldı.
Htmakina : Savaş sırasında her iki taraftanda insanların ölebileceği yorumunda bulunan ve örnek olarak << Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsın>> deyim
ne rahibin << Ne hayat omlet ne de insanlar yumurtadır.>> cevabı filmin anlamlı yerlerinden bir tanesiydi..
Gerçek olaylardan esinlenerek hazırlanan bu filmi sıkılmadan izledim.. Eğer savaş filmlerinden hoşlanıyorsanız ve bu film misyonerlik kokuyor demiyecekseniz izlemenizi tavsiye ederim..
İyi seyirler..
cevirimvar : İspanya İç Savaşı'nı konu alan filmlerin arasında en kötüsü bu olsa gerek. Kostümcü ve dekorcu hariç film her anlamda çok başarısızdı. Kamera açıları inanılmaz zayıf, senaryo darmadağınık, oyuncular vasattan da vasat, konuyu ele alış biçimi çok taraflı. Yeni çıkan eski zamanı anlatan Türk dizileri gibiydi. Sinema filmi olunca dizi kalitesi başarısız oluyor. Arada fark olmak zorunda. Sonuçta bir haftada çektiğiniz bir şey değil. Makyöz kimse filmin sonunda ihtiyar adamı o kadar kötü maskelemiş ki korku filminden çıkma gibiydi adamcağız. Ayrıca o dönemi Katolik inancını ciddi anlamda savunarak ve konu üzerine ajitasyon yaparak anlatmak da başka bir foul. Buna ilave gördüğüm en kötü aşk hikayesini de içeriyor film. Ruhu olmaktan çok uzak bir film. Bu konuda film izleyecekseniz keyfinizi bozmamanız açısından bu filmden uzak durmanızı tavsiye etmek zorunda kalıyorum. Hemen ekleyeyim film boyunca herkesin ağzında kırık ama sevimsiz bir İngilizce var ki çok rahatsız edici. Onun dışında kutlay tercümesi oldukça başarılı. İzlemek isteyenlere tavsiye olunur.
Gelelim incelemesine...
Bu film yönetmen Roland Joffe'nin son filmiydi. Önümüzdeki dönemde başka bir projesi de yok. Durumu yapımcılar da fark etmiş olsa gerek. Ayrıca yönetmenimizin geçmişine bakarsanız ciddi hıristiyanlık propagandası ve taraflılık göreceksiniz. Bu da çok ciddi bir eksi puan. Başroldeki Charlie Cox'tan hiç rahip olmamış. Üstüne oturmamış rol. Daha çok memur gibi duruyor. Ya da genç bir öğretmen. Bu derece ön planda olduğu yegane filminde bence çok başarısız. Wes Bentley ise herhangi bir figüran kadar oyunculuk çıkarıyor. Direk koysanız bu kadar oynar. İnanılmaz ruhsuz. Ama enteresandır ki son zamanlarda çok da popüler. The Hunger Games'te ön planda sayılırdı. Gerçi film oyunculuk gerektirmiyordu. Meksika yapımı orta seviye romantik bir film olan Hidden Moon'da sahnede olacak ama ben izlemeyeceğim. Ucuz gerilim filmlerinden birisi olan Rites of Passage'ta vardı ve maalesef izlemiştim. Onun için sırada The Time Being, Pioneer ve Final Girl isimlerinde üç adet ucuz gerilim filmi var. Bence hiçbirisi ve ayrıca Wes Bentley de izlemeye değmez. Dougray Scott ise filmde öyle yapmacık ağlıyor ki vallahi havadan sürahiyle birkaç damla su atıyorlar diye düşündüm. Çok yazık. Bu yıl da Last Passenger isminde hiç tutmayan bir aksiyon filmi çekti. Bu isimden de uzak durun derim. Olga Kurylenko nispeten iyiydi. Ama onun da kalitesi ortada. Yine de son dönemde çok popüler bir isim haline geldi. La terre outragée izleme listemde duruyor ve kendisi başrolde. Mutlaka değerlendireceğim. To the Wonder'da listemde. Siz de sinemada The Expatriate'te bu hafta içi izleme şansına sahip olabileceksiniz Ukraynalı güzel oyuncuyu. Hem de başrolde Aaron Eckhart ile beraber. Tom Hanks'li Oblivion'da da başrollerdeydi ama ben bu filmi es geçtim. Görünüş o ki Olga Kurylenko ismini daha uzun süre duyacağız. Ama şahsen kalitesinde şüpheliyim. Golshifteh Farahani ise bir zahmet başka bir iş yapsın. Oyunculukla ilgisi yok. Hiçbir filmdeki oyunculuğunu beğenmediğim gibi bu filmde de beğenmedim. Yine de ben seviyorum diyenler onu Just Like a Woman'da, Sabır Taşı'nda ve bir filmde daha izleyebilirler. Yanısıra müzikler felaket kötüydü.
Kısacası kesinlikle izlemeye değmez diyorum. Saygılarımla...
[hide]
[upto4]http://film.filmindiriyoruz.biz/?ID=1994[/upto4]
[fichi4]http://link.filmindiriyoruz.biz/url.aspx?ID=2427[/fichi4]
[/hide]
[hizliyazi][/hizliyazi]